Loading, please wait.

Türkiye, adab-ı muaşerete ihtiyaç duyuyor

Türkiye, adab-ı muaşerete ihtiyaç duyuyor

Birlikte yaşamanın inceliklerini kapsayan adab-ı muaşeret kuralları, İbn Haldun Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi tarafından yeniden gün yüzüne çıkarıldı. Verilen eğitimler sonucunda herkesin mutlu ayrıldığını ifade eden Serhat Can, “Türkiye genelinde, eski kültürümüzü, adab-ı muaşeretimizi ve protokol kurallarını unuttuğumuz konusunda bir görüş oluşmuştu. Biz de bu sayede bunu tekrar canlandırmış olduk” dedi.

Çok uzun yıllardır insanlar tarafından bilinen ve ‘bir arada yaşayan insanların iyi ilişkiler içinde olmaları, birbirlerine nazik, kibar davranmalarını sağlayan bilgiler’ anlamını taşıyan adab-ı muaşeret kuralları, İbn Haldun Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde yeniden hayat buldu. 20 yıl önceki kuralların, güncel hayata göre yenilendiği ve protokol kurallarının da anlatıldığı dersler, 15 yıldır bu alanda eğitimler veren Neslihan Kebapçıoğlu tarafından işlenmeye başladı.

12 saat üzerinden 2 hafta süren programda şu ana kadar 30 kişi eğitim aldı. İbn Haldun Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Koordinatörü Serhat Can, programın çok talep gördüğünü ifade ederek, eğitime yıl boyunca devam ederek eğitim alanların sayısını 100’e çıkarmayı hedeflediklerini belirtti.

“PROGRAMA KATILMAYANLAR BİLE TAKDİR ETTİ”

İbn Haldun Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Koordinatörü Serhat Can, “Burada Protokol ve Adab-ı Muaşeret eğitimleri veriyoruz. Neslihan Kebapçıoğlu ile birlikte bu yıl içerisinde 4’üncüsünü düzenliyoruz. Eğitim çok talep görüyor ve çok yorum alıyor. Eğitime katılmayanlar bile bizi bu eğitimden dolayı çok takdir ettiler. Çünkü Türkiye genelinde, eski kültürümüzü, adab-ı muaşeretimizi ve protokol kurallarını unuttuğumuz konusunda bir görüş oluşmuştu. Biz de bu sayede bunu tekrar canlandırmış olduk” dedi.

Yıl boyunca eğitimi düzenlemeye devam edeceklerini belirten Can, “Bu yıl içerisinde 10 dönem boyunca yani yaklaşık 80-100 kişiye bu eğitimi vermeyi planlıyoruz. Şu ana kadar 30 kişi eğitim aldı. Sınıflarımız küçük çünkü birebir eğitim veriyoruz. Dolayısıyla katılımcıların her biri anlatılan konuları rahatça uygulama imkanı buluyor” diye konuştu.

“HERKES İHTİYAÇ DUYUYOR”

Katılımcıların her yaş grubundan ve çeşitli mesleklerden olduğunu ifade eden Büro Yönetimi Ve Yönetici Asistanlığı Uzmanı olan ve 15 yıldır Protokol Kuralları ve Adab-ı Muaşeret eğitimleri veren Neslihan Kebapçıoğlu ise, “Programı ilk açtığımızda katılımcı çeşitliliğimiz çok fazlaydı. Gazeteciler, yazarlar, iş insanları, veteriner hekim gibi çok farklı katılımcılarımız vardı. Herkesin ihtiyaç duyduğunu hissettik” diye konuştu.

Eğitimlerin toplamda 12 saat olmak üzere 2 hafta sürdüğünü kaydeden Kebapçıoğlu, “İlk gün resmi yazışma usul ve esaslarıyla başlıyoruz, devletin yazı dilinden konuşuyoruz. Daha sonra e-posta kullanımını anlatıyoruz. Çünkü burası sürekli kullandığımız ama profesyonelce yönetmediğimiz bir alan. Daha sonraki iki gün boyunca devlet dilini, devlet adabını konuşuyoruz. Son gün de biraz sosyal hayata giriş yapıyoruz. Görgü kurallarından, sofra düzeninden bahsediyoruz” dedi.

YÜZ YÜZE GÖRÜŞMEK ZAMAN KAYBI, ÇARE E-POSTA

“E-posta adreslerimizi profesyonelce yönettiğimizi söyleyemem” diyen Kebapçığolu “Vaktiyle gelen e-postalara uygun cevaplar vermenin, onun işimizin bir parçası olduğunu; en azından telefonla ve yüz yüze görüşme kadar orayı da idare edebilmemizin önemli olduğunu unutuyoruz. Profesyonellikten en uzak olan şey, yazılan bir e-postaya zamanında cevap vermemektir. Ve birlikte iş yaptığımız insanlar bu sebeple bizi aramak zorunda kalıyor. Ama bunun zamanla kültürümüze yerleşmesi lazım. Yüz yüze görüşmek o kadar büyük bir zaman kaybı ki, iş yaptığımız anlardan götürüyor. Her şeyi büyük harfle yazmak, ekli bir e-posta gönderirken içerikten hiç bahsetmeden göndermek, bir selamlamayla başlamamak veya bir ‘İyi çalışmalar dilerim’ gibi kapanış cümlesiyle bitirmemek gibi şeyler aslında güncel hayatta yapmayı bildiğimiz ama e-posta kullanımında unuttuğumuz hususlar” ifadelerini kullandı.

“TOKALAŞMAK BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE YOK”

20 yıl önceki adab-ı muaşeret kurallarından bazılarının değiştiğini de ifade eden Kebapçıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bize 20 yıl önce, bir tanışma olacağı zaman ‘hanımefendilerin oturduğu yerden kalkmasına gerek yoktur’ denmişti. Biz ise şu anda ‘Sosyal hayatta hanımefendiler oturmaya devam edebilirler ama ayağa kalkmak daha şık bir davranıştır’ diyoruz. Bir beyefendi tanışmalarda hanımefendinin el uzatmasını beklemek zorunda. Çünkü beyefendinin öncesinde el uzatması kabalık olarak kabul edilir. Kalabalık ortamlarda erkekler adaba uygun oturmadıklarıyla ilgili çok eleştiriliyorlar. İki omuzunun genişliği kadar yere sahipsiniz. Ayaklarınızın açıklığı omuz alanlarınızdan daha genişse yanlış oturuştasınız. Hanımefendiler farklı sosyal ilişkilerinde bacak bacak üstüne atabilirler ama biz kurumsal ilişkilerde bunun uygun bir davranış olmadığını düşünüyoruz. Mesela tokalaşma aslında bizim geçmiş kültürlerimizde yok. Tokalaşma yapılmadığında, basında çıkan ‘Elini uzattı, havada kaldı’ gibi düşüncelerin artık tartışılabilir bir alan olmaktan çıkmasını ve buna çok fazla anlam yüklenilmemesini istiyoruz.”

“HANIMEFENDİLER EŞİNİN SAĞINDA OTURMALI”

Resmi ve sosyal hayatta her daim kadınları onurlandırmak adına, eşlerinin sağ tarafında oturmasının önemli olduğunu da kaydeden Kebapçıoğlu, “Resmi hayatta biz kadın erkek kavramına takılmadan ast ve üst kavramına bakıyoruz. Her zaman üst öncelikli, diyoruz ama yemeğe onur konuğumuz ve önemli kişilerin eşi olan hanımefendiler de katılacaksa, kişilerin sağ tarafında eşlerinin oturacağı şekilde bir düzen oluşturulmalı. Biz zaten bütün davetlerde eşi onurlandırmanın çok kıymetli olduğunu biliyoruz. Ona göre bir protokol düzeni sergiliyoruz” dedi.

Photos